Altın Silsile Ebook Tooltip

Afbeeldingen

Inkijkexemplaar

Artikel vergelijken

  • Turks
  • E-book
  • 9786053020097
  • 01 januari 2001
  • Adobe ePub
Alle productspecificaties
  • Je leest ebooks gemakkelijk op je Kobo e-reader, of op je smartphone of tablet met de bol.com Kobo app. Let op! Ebooks kunnen niet geannuleerd of geretourneerd worden.

Samenvatting

İnsanoğlunu bütün mahlûkat içinde zirve teşkil edecek bir sûrette "ahsen-i takvîm" üzere yaratan, ona rûhun­dan üfleyerek ulvîliklere yükselme istîdâdı bahşeden, gönderdiği hidâyet rehberi kitap ve peygamberlerle bizleri hakka ve hayra istikâmetlendiren; peygamber vârisi âlim ve âriflerle de mânevî irşad silsilesinin kesintisiz devâmını lûtfeden Allah Teâlâ'ya sonsuz hamd ü senâlar olsun!





Kâinâtın Fahr-i Ebedîsi, enbiyânın serveri, âlemlere rahmet, emsalsiz örnek şahsiyet, bu cihanda en büyük rehberimiz, kıyâmet gününde ise şefâat melceimiz, Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ'ya, O'nun pâk ehl-i beytine, ashâbına ve etbâına sonsuz salât ü selâmlar olsun!





Yüce Zât'ını en çok "Rahmân" ve "Rahîm" isimleriyle bizlere tanıtan Rabbimiz, nihâyetsiz merhametinin bir eseri olarak, biz kullarıyla "dost" olmayı istiyor ve bizleri Dâru's-Selâm'a / saâdet ve selâmet yurdu olan Cennet'e dâvet ediyor. Bu dâvetin icâbet şartı ise, Hakk'a dostluk ufkunda, takvâ üzere bir kulluk hayatı yaşayabilmek...





Allâh'ın Habîbi r Efendimiz'in mübârek dilinde; "Refîk-ı A"lâ / En Yüce Dost" diye ifâdesini bulan "Hakk'a vuslat" iştiyâkı, Allah ve Peygamber âşığı mü'minlerin de en büyük arzusu olagelmiştir.





Bu cihanda, kimin daha güzel ameller işleyeceğinin imtihanını vermek üzere bulunuyoruz. Bu zâhirî gurbet âleminde, gerçek bir dostluğun gerektirdiği gibi Rabbimizle kalben ve rûhen beraber olabilmek, O'nu hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmamak ve dâimâ O'nun rızâsını aramak, en büyük kulluk edebimizdir. Öyle ki, ebedî âlemde Hakk'ın cemâline vuslatımız da, Hakk'a dostluğumuzun seviyesi nisbetinde gerçekleşecektir.





Yani her iki cihandaki huzur ve saâdetimiz, Rabbimizle beraberliğimize bağlıdır. Dolayısıyla Hikem-i Atâiyye adlı eserde buyrulan:





"Yâ Rabbî! Sen'i bulan neyi kaybetti? Sen'i kaybeden neyi buldu?" hikmetini gönüllerimize nakşetmeli, kalplerimizin ancak Allâh'ı hatırlayıp anmakla huzûra kavuşacağını unutmamalıyız.





Cenâb-ı Hak, her zaman ve mekânda bizimle beraberdir. Mühim olan, bizim ne kadar O'nunla beraber olduğumuzdur. Bir gönül, Allah ile beraberlik zirvesine ne nisbette yakınsa, ibadetleri de o nisbette seviye kazanır. Allah ile beraberlik şuuruyla yapılan küçücük bir amel, kıymet bakımından dağlar misâli bir hacim kazanırken, Hak'tan gâfil olarak yapılan amellerden ise bir hayır gelmez. Böyle gâfil bir gönlün kıldığı namaz ruhsuzdur, insanı fahşâ ve münkerden, yani edepsizlik ve günahlardan koruyamaz. Verdiği sadaka; riyâ ve ucub gibi nefsânî hesaplarla bulanık olduğundan, boşa çıkar. Ettiği duâlar ve işlediği ameller karşılıksız, yaptığı tevbe ise yeni bir tevbeye muhtaçtır. Bu sebeple Hakk'ın yüce dergâhına yol bulabilmek için evvelâ benlik perdesini aradan kaldırmak gerekir. Nitekim ârif gönüller; "Sen çıkınca aradan, kalır seni Yaratan." demişlerdir.





Bu şuur, mü'mini dâimî bir "Maiyyet / Allah ile beraberlik" ufkuna ulaştıracak bir mânevî tekâmül / olgunlaşma ihtiyacını da zarurî kılmaktadır. Zira ham ve hantal bir gönülle mânevî zirvelere çıkılamaz. Kalbî kesâfet içinde, letâfet iklimlerine yol alınamaz. Bunun içindir ki Hak dostu ârifler nazarında insanın yaratılış gâyesi; "kesb-i kemâl ile seyr-i cemâle vuslat"tır, yani mânen olgunlaşmak sûretiyle Hakk'ın cemâlini müşâhede nîmetine kavuşabilmektir.





Bu itibarla mânevî terbiye, yani menfîliklerden arınma ve rûhen tekâmül faaliyeti, bütün insanlığın ortak ihtiyacıdır. Zira canlılar içinde terbiyeye muhtaç olarak doğan tek varlık, insanoğludur.





Cenâb-ı Hak, insanoğlunu akıl, idrak, iz'an ve vicdan gibi ulvî hasletlerle tezyîn ederek yaratmış olsa da, bunlar, hakka ve hayra ulaş­tırmada tek başına kâfî değildir. Nitekim Rabbimiz, bu nîmetlerin nasıl kullanılacağını bildirmek üzere bir de kitaplar ve peygamberler gön­dermiştir. Peygamberler, ilâhî kitaplardaki hakîkatleri bizzat kendi yaşayışları üzerinde şerh ve tefsîr ederek tebliğ eden, en büyük "insan terbiyecileri"dir.





Peygamber Efendimiz r; zulüm, vahşet, haksızlık ve bâtıllara gömülmüş olan bir "câhiliye toplumu"nu ıslah ve terbiye ederek ondan, ahlâk, fazîlet ve medeniyette zirve bir "asr-ı saâdet toplumu" meydana getirmiştir. Böylece câhil ve cânî insanlar, kültürlü; vahşî kimseler, medenî; mücrim ve süflî karakterli kişiler, müttakî, yani Allah sevgisi ve korkusuyla yaşayan fevkalâde sâlih ve rikkat-i kalbiyye sahibi kimseler hâline gelmiştir.





Bir insan düşünün ki, kız çocuğunu diri diri toprağa gömebile­cek kadar kalbi taşlaşmış ve vahşî tabiatlı… Sahip olduğu köleyi, herhangi bir maddî eşyâ gibi basit bir mal olarak telâkkî edip ona insanlık dışı muâmeleleri revâ görecek kadar zâlim!.. İşte bu kaba ve câhil insanlar, Allah Rasûlü'nün kalbî dokusundan hisse alıp nebevî terbiyeden geçtikten sonra, ilimde, ahlâkta, edepte, hulâsa insanlıkta bir "fazîletler medeniyeti" meydana getirdiler.





Ruhlarda bu muazzam inkılâbın nasıl gerçekleştiğini tam olarak anlayabilmek için nebevî terbiye metodlarını yakından incelemek gerekir. Sahâbeyi sahâbe yapan, onların hâlis bir îman ile Peygamber sohbetinin feyz ve rûhâniyetinden nasîb almış olmalarıdır. Efendimiz r, ashâbını en çok "sohbet" ile yetiştirmiştir. Zira sohbet, yüz yüze ve sadır sadıra gerçekleşen bir eğitimdir. Bu eğitimde Efendimiz r'in söz, fiil ve takrirlerinin yanı sıra bir de, güzel yüzüyle birlikte dışına yansıyan, hissedilen fakat sözle ifâde edilemeyen "hâl"lerinin de mühim bir tesiri vardır.





Sahâbe-i kirâm, sohbet yakınlığı içerisinde Efendimiz r'in mübârek sözlerinden istifâde ettiği gibi, O'nun bu nevî "hâl"lerinden de istîdatları nisbetinde istifâde etmişlerdir. Bu istifâ­de ise, sadırdan sadıra bir feyz akışıdır. Sohbet ve yakınlıktaki in"ikâs ve insibağ neticesinde, Efendimiz r'in hâlleri ashâb-ı kirâma intikal etmiş, Efendimiz'le aynîleşme istikâmetinde muhtelif derecelerde nasipler almışlardır. İşte bu yüce nasipler, ehil kimseler vâsıtasıyla nesilden nesile aktarılarak zaman ve mekânlar üstü bir teselsül bereketine mazhar olmuştur.





İlâhî hakîkatleri öğrenip tatbik etme hususunda nasıl ki peygamberlere ihtiyacımız zarurî ise, peygamberlerin fiilen ve zâhiren mevcut olmadığı zamanlarda da onların mânevî terbiye vazifesine istîdat ve iktidarları nisbetinde vekâlet eden irşâd ehli âlimler, ârifler, sâlih zâtlar ve Hak dostları bu vazifeyi sürdürmüşlerdir. Nitekim bir hadîs-i şerîfte:





"(Zâhir ve bâtınını ikmâl etmiş, ilmini irfan hâline getirmiş) âlimler, peygamberlerin vârisleridir." buyrulmuştur. (Ebû Dâ­vûd, İlim, 1)





Hak dostu mürşid-i kâmiller de:





Dînin zâhir ve bâtınını lâyıkıyla mezcederek şahsiyetlerine nakşetmiş; zühd ve takvâ yolunda kalben merhaleler katederek davranış mükemmelliği­ne ve "peygamber vârisliği" şerefine ermiş; idrak ve ihâtalarını her iki cihan ufkuna genişleterek îman lezzetine ve duygu derinliğine kavuşmuş; bütün gayretleri insanlığı kötü huylardan ve nefsin karanlık gayyâsından kurtararak güzel ahlâk zirvelerine ve mânevî olgunluk semâsına yükseltebilmek olan, ârif, sâlih ve kâmil mü'minlerdir.





O mübârek zâtlar, nebevî irşad ve davranış mükemmelliğinin âdeta zamanla­r üstü temsilcileridir. Yani onlar, Hazret-i Peygamber ve ashâbını görme şerefine nâil olamayanlar için örnek alınacak, rehberliğine tâbî olunacak zirve şahsiyetlerdir. Onların, rahmet lisânıyla gönülleri ihyâ eden irşad ve nasihatleri de, esâsen nebevî menbâdan süzülüp gelen rûhâniyet şebnemleri mesâbesindedir. Yani onların tavsiye ve nasihatle­ri, Rasûlullah r'in sohbetlerinden akseden bir feyz tecellîsidir. O sohbetlerdeki mânevî istifâdenin merkezi, yine Peygamber Efendimiz r'dir. Zira Hak dostları, tıpkı nûrunu Güneş'ten alan Ay gibi, nebevî ahlâkın güzelliklerini yansıtan berrak bir ayna mevkiindedirler. Bunun içindir ki, onların hâl ve tavırlarını kalbî bir rikkat ve muhabbetle seyredenler, onların âleminde nebevî ahlâkın zarif tecellîlerini müşâhede ederler.





Rabbimize nihâyetsiz hamd ü senâlar olsun ki, Rasûlullah r Efendimiz'in kalp tasfiyesi ve nefs tezkiyesi vazifesinin, mânevî verâset yoluyla nesilden nesile intikàli neticesinde 14 asır zarfında şekillenmiş olan "Altın Silsile"nin feyz ve rûhâniyetinden, bu âhir zamanda bizleri de müstefid kıldı.





O mânevî teselsül bereketiyledir ki gönüller, asr-ı saâdetin gül râyihasını alabi

Productspecificaties

Inhoud

Taal
tr
Bindwijze
E-book
Oorspronkelijke releasedatum
01 januari 2001
Ebook Formaat
Adobe ePub

Betrokkenen

Hoofdauteur
Osman Nuri Topbas
Hoofduitgeverij
Onbekend

Lees mogelijkheden

Lees dit ebook op
Android (smartphone en tablet) | Kobo e-reader | Desktop (Mac en Windows) | iOS (smartphone en tablet) | Windows (smartphone en tablet)

Overige kenmerken

Studieboek
Ja

EAN

EAN
9786053020097

Je vindt dit artikel in

Taal
Turks
Boek, ebook of luisterboek?
Ebook
Beschikbaarheid
Leverbaar
Nog geen reviews

Kies gewenste uitvoering

Bindwijze : E-book

Prijsinformatie en bestellen

De prijs van dit product is 9 euro en 99 cent.
Direct beschikbaar
Verkoop door bol
  • E-book is direct beschikbaar na aankoop
  • E-books lezen is voordelig
  • Dag en nacht klantenservice
  • Veilig betalen
Houd er rekening mee dat je downloadartikelen niet kunt annuleren of retourneren. Bij nog niet verschenen producten kun je tot de verschijningsdatum annuleren.
Zie ook de retourvoorwaarden

Lijst met gekozen artikelen om te vergelijken

Vergelijk artikelen